24 Aralık 2017 Pazar

Gamlı rahmet

Sokaklar dinlenirken gecenin bağrında
Bir gamlı baykuş haykırır
Bendeki seni hıçkırarak uyandırıyorsa
Şefkatiyle saran sokaktaki lambalar
Sarı bir ona bir de sana yakıştığındandır

Kalmasaydım çırılçıplak bu dilek ağacının altında
Son bir umut bağlardım
O yıldızın bir daha kaymasına
Kirpiklerini yeniden yanlış saysam
Hiç üşenmezdim bir daha yanılışımdan

Hırkamın derdi başından aşkın olmasa
Bu kadar geç kalır mıydım
Bütün saadetine ortak olmaya
Bir kez göz kapaklarına yük olursam
Kıyametim işte o olurdu yanışımdan

Taş kesilmiş kalbin en hassas yerinde menba
Rahmet fışkırırken balıklar yetiştirir
Sevdaya bürünmüş derya
Böylesine direnişe çoktan özgür bırakırdım
Mührü gözlerinde saklı olmasa

13 Aralık 2017 Çarşamba

Meğer

Aynı su damlasıyla ıslanan ruhlar
Bilmezler tuzu deniz çekildiğinde damaklarında kalacaklar
Mutluluğun değerine rastlasalar eğer
Özründen büyük kabahat etmiyecekler

Bir yıldıza bakan iki çift gözler
Bilmezler başlangıçlar yolda olmayı gerektirecekler
Böyle bakan gözlere kavuşmuşsa eğer
Hayalindeki mükemmelliyeti toprağa gark edecekler

İntikam almak isteyen eski sevgililer
Bilmezler hançeri sapladıklarında ilk kanayan olacaklar
Gerçekten sevselerdi eğer
Önce yaşadıklarına minnet duyacaklar

Yalnız sevişmek için buluşan bedenler
Bilmezler gökkuşağı güneşi ve yağmuru bekler
Aşkı arasalardı eğer
En kıymetli gökkuşağının çölde olduğunu keşfedecekler

Fiili ölümün öldürmeyeceğini göremeyenler
Bilmezler nedir değerler
Bir kere anlasalardı eğer
Bir daha ölmeyecektiler

21 Ekim 2017 Cumartesi

Dehliz

Kendince kadim bir söz taşır mezar taşında
Medeniyet ışıklarından ırak bu asi yamaçların ardında 
Yalvaç misali dolanırken der ne yüce öğretmen inziva 
Gel, gör, duy, hisset ve anla 
Firuzeden prusyaya çalan denizin kıvrılışını 
Cahile karanlığın ışıktan evvel yayılışını 
Ufkun ardındaki yaşamlar için de dönen dünyayı 
Fark et bu hayatı 
Yegane koşuşumuz ölüm için doğmuşsak  
Yegane telakkimiz doğmak için öl 
Fark edemediysen naraları
Gel, gör, duy, hisset ve anla 
Bir söz var mezar taşında 
Salyangoz gibi yüklenmiş sırtına 
Ne ölmek için doğabilir 
Nede doğmak için ölebilir 
Artık yeniden

24 Eylül 2017 Pazar

Püskül

Yarısı yırtık mektubu koydu dizine
Baktı hayli uzunca, okudu usulca
‘Ve bir kadın geçti sayfalardan
Sessiz,  sedasız’
Sessizlik asırlardır böyle derine çapa atmamıştı
Çekemiyordu, çekilmiyordu
Çaresiz iniyordu anılar merdiveninden
Adımlarından önce yanan sigaralarla yanıyor
Sonrada ziyadesiyle rakıyla söndürmeye çalışıyordu
Sıklaşmamalıydı  adımları, tedavisini ertelememeliydi
Lakin mısır püskülü saçlarına takıldığını fark ettiğinde
Kara bir zar gibi yuvarlanmaya başlamıştı bile
Aynı yere vurmasa da hep aynı yerinden vuruluyordu aslında
Bütün hücreleri ram ederken zamana
Bir ölümden önce gelen ayrılıklara
Birde tarih öncesinden kalan bu suskunluğa
Yakındı
Adını sayıklarken bulduğunda kendini
Aynaya çizdiği haritaya bakakaldı
Neyi yoksa döküldü ağızından o anda
Bir adımda, bir adınla
‘Ve bir kadın geçti sayfalardan
Sessiz, sedasız’

21 Temmuz 2017 Cuma

Ağladı çocuk

Sokak lambasının altında ağlar
Şefkat mağduru bir çocuk
Zamanın çobanı öldüğünü fark ettiğinde
Düşündü çocuk
     Nerede bu ormanların zümrüt kalbi
     Sömürdünüz renkleri fabrikalarla
     Menfaatlerinizle ördünüz duvarları
     Güneşin ve çocukların üzerine
Gördü çocuk
     Elmas keser gibi kestiniz insanları
     Döner koltuklarınızdan parayla
     Uranyum gibi gömülmüş vicdanlarınız
     Tırmanmazlar hakikat dağına
Utandı çocuk
     İncir yaprağı yetmedi mi iradenize
     Cahilliğinizi örtmüşsünüz dinle
     Tuba ve zakkum yetmedi insanlığınıza
     Cenin bile taşla ezerdi kendini
Sokak lambasının altında ağlar
Şefkat mağduru bir çocuk
Zamanın çobanı öldüğünü fark ettiğinde
Düşündü çocuk
     Direnişi kimedir bu kimsesiz labirentin
Gördü çocuk
     Yıkılsa duvarları sonsuzluk baki kalacak
Utandı çocuk
     Nöronlar yetmedi fark etmenize, hissetmenize
Ve sonunda ağladı çocuk

10 Haziran 2017 Cumartesi

bir kadın tanıdım

Bir kadın tanıdım
Yosun tutmayan bu şehrin pinhan kalmış yerlerinde
Nakkaş gibi işlemiş sokaklara yağmurdan ıslanan saçlarının kokusu
Tasavvur ederim inceliğin inceldiği yerden kopuşunu
eskimeyen bir efkarla
Bir kadın tanıdım
Elbisesinden hercai çiçekleri dökülen
Avuçlarından fesleğen kokusu yayılan
Avangard kuşanmış gerdanında yusufçuk konaklatan
Bir kadın tanıdım
Efsunkar gözleriyle çakırkeyf ederdi hücrelerimi
mavi bir kasırga kopartırdı, hissederdim
Hayalleriyle tüm dünyayı koyardı kadehime
bir miyop gibide değildi, hissederdim
Konyağa bandırılmış sesi ısıtırdı zemheri günlerimi
tayfları ateşi ısırırdı, hissederdim
Yeşil elma tadındaydı dudakları, annem gibi hamarattı elleri, Sezen'in şarkıları gibiydi hisleri
Hissederdim
Yokluğundan beridir hissetmeyi unuttum
Çünkü kelimelerin gurbetine düştüm
Çünkü bir lahzaya esrik ruhum
Çünkü anılar nehrinde boğuluyorum
Çünkü bir kadın tanıdım
Yaşam gibi, tabiat gibi, rakı gibi
uçurum tadında bir şiir gibi
Yalnız bir kadın tanıdım.

17 Şubat 2017 Cuma

ruhu hala aynı durakta

Ruhu hala aynı durakta
Bedeni anılarla örülmüş uçurumun tepesinde
Algısı kokusu unutulmuş fesleğen bahçesinde
Kulakları bir şarkının birkaç dizesinde

Ruhu hala aynı durakta
Ayaklarından umutsuzlukla bağlanmış
ve diz çökmüş deve misali
Teşebbüsün bile zaman gibi kırılgan
Uzağın hiç de uzak
Yakının hiç de yakın olmadığı anda
Ölgün kızıllığın ufkunda
Yine aynı sitem, mağmum ve gurursuzlukla
Adını sayıklıyor
Matemle yoğrulmuş gözleri

Ruhu hala aynı durakta
Tanrının olmadığını öğrenen mütedeyyinin
kalmışmıdır ki gidecek bir yeri

10 Ocak 2017 Salı

Lahzada ki Opera

Çiçek giyinir kokusu
Ensesinden bahar fışkırır
Bir kere çektimi bir daha çekesim gelir
ve bir daha
Hayta bir çocuk gibi
Ölüm ölür o anda yanarken ağlayarak

Yıldız tozları serpiştirir dokunuşunda
Parmaklarında sonsuz şefkat besler
Bir kere hissettim mi bir daha hissedesim gelir
ve bir daha
Meth bağımlısı biri gibi
Beyhudeleşir beyhudeler o anda boğulurken arzuyla

Turuncu uçuşur sesinde
Aryasından lunapark hıçkırır
Bir kere duydum mu bir daha duyasım gelir
ve bir daha
Sanki bir lirik sopranodan Nessun Dorma
Yıkanır kelimeler damıtılırken inleyerek

Erguvan kuşanır gözlerinde
Maviliklerinden şarapnel savrulur
Bir kere baktım mı bir daha bakasım gelir
ve bir daha bir daha bir daha
Ah ne yapsam doymuyor, söz dinlemiyor çöllerim
Adeta çelikten bir kısrak
Kıvrılır kırılganlık o anda dönerken şevklenerek

Hayal mahsulü mektup

Sıkılmadın mı balkonsuz evlerden, döner koltuklardan Metropol zebanilerinden, gelecek kaygısından Siyasetçilerden, enflasyondan, rakamlard...