10 Aralık 2018 Pazartesi

Gün Oluyor

Bilmiyorum
Güneş ne zaman doğar
Yürüyorum doğuya
Ne kadar uzaklaşıyorsam
O kadar yaklaşıyormuşum aslında
Başlangıç noktasına
Ama başını çeviremezmiş insan
Mutlu olduğu yerden
Bundandır doğuya gidişim
Hep biraz daha
Yürüyorum

Gün oluyor
Antikacıdan geçiyorum
Yoldaşını kaybetmiş bir eşya
Öylece duvarda asılı duruyor
Onda pas bende yaş
Di'li zamandan bir daha geçiyoruz

Gün oluyor
Cenazeden geçiyorum
Bir çocuğun elinden tutuyorum
Diğer elinden baba yadigarı tesbih
Ne o anlıyor derdinden ne ben
Bir cenazeden daha geçiyoruz

Gün oluyor
Bir sorudan geçiyorum
Münzeviye denk geliyorum
Soruyorum "ihtiyaç nedir?"
Şöyle uzun uzun bakıyor
Ve bir ihtiyaçtan daha geçiyoruz

Ve gün oluyor
Devran bir daha dönüyor
Ansızın gözlerine denk geliyorum
Güneş doğuyor sevgilim bak
Gün oluyor
Artık biliyorum

28 Kasım 2018 Çarşamba

SİS

Her yerde hazırda bekleyen yokluğun mu
Yoksa uzun bir harman kalış mı
Ölgün bir grilik inliyor sokaklarda
Lanet olsun göz gözü görmüyor
Halbuki bak dünya bile değişti
Lakin ne şarkıları tükendi kuşların
Ne de hasreti şuramın
Hal bu ya hala reçel yerim peynirin ardından
Ve bir fincan kahve, bir iki sigaraya bakar dökülmesi hayallerimin
Mesela ansızın bir sabah
Harman kalmış dudaklarımın arasına alırım yokluğunu
Ve sen, çakmağın sesiyle açarsın kapımı
Hafif çıtırtılar eşlik eder parmak uçlarına
Tek bir nefesle süzülürsün odaya
Ve işte ordasın, sislerin ardında
Bir ışık demeti geçse prizmadan
Ancak bu kadar taçlanır renkler
geçmişe aldırmadan
Ve sonra derim
Efsunu bozan yegane kelimeyi bularak
"Sonra"
Sonrası
Dünya değişir, herşey gider, sigara biter
Ve ben yine kamufle olurum
Bu ölgün sokaklarda

31 Temmuz 2018 Salı

Dünyanın sızısı

Ya işte gülümseyen sabahım, kırlangıç telaşlım, gelinciği gamzesinde konaklatanım
Bize öyle bir "Olmaz" dediler
Gövdesinden yarıldı ağaçlar
Halbuki bilmezler
Nasıl da kalbi sızlar dünyanın
Rüzgar başağa, yağmur yaprağa,
Güvercin zeytin dalına, anne çocuğuna,
Şiir yazılana, gözlerin gözlerime değince
Ah, dokunuşundan lunapark şenliği geçen kadınım
Bir kırıntılık ümide kırardım kalemimi
Bırakırdım mutsuz adam işlerini
Akşamları huzurun rıhtımında koşar
Evladımızın gülümseyişiyle mest olurduk
Sabahları aynı ekmeği reçele banar
Mürekkep değmemiş şiirler fısıldardık
Dert değildi dünyanın yükü
Hem dert dediğin nedir ki?
Bir avuçluk canı vardır dizinde
Ya işte güz yüzlüm
Bize öyle bir "Olmaz" dediler
Gövdesinden yarıldı ağaçlar
Ama aşk olsun onlara
Aşk olsunda anlasınlar
Nasıl da kalbi sızlar dünyanın

8 Mayıs 2018 Salı

Ve Günaydın

Sabah güneşi vuruyor olmalı  
Evin bilmediğim köşelerine  
Bu saatlerde vururmuş öyle demişti  
Sesiyle baharı uyandıran kadın  
Ve kelimeler sayfaya dokununca  
Renk bulurmuş sessizliğin ardından  
Yalan söylemezdi, söyleyemezdi  
Çünkü sabah güneşimdi o  
Evin bilmediğim köşelerine vuran 

13 Nisan 2018 Cuma

Yargı

Deniz kenarında veya bir salkım söğüt ağacının altında
Yolu şiire düşmüş birine rastlarsanız eğer
Kalbinizin odalarında yankılanan bir kelimeyi hediye edin ona
Yada aklınıza düşersem belki o anda
"Adalet" Deyin benim adıma da
Ki seslenebileyim bende
Diyeyim ki
Ey adaletinden öptüğüm kadın
Kurtar bu prangalardan beni
İlmek atma aşka davet eden kelimelerine
Ki kaldırabileyim kepenklerini kalbimin
Yada diyeyim ki
Ey adaletinden öptüğüm kadın
Bir devrimciyi öldürür gibi öldür ve öyle hatırla
İşaret parmağın kulağının arkasındaki benle her buluştuğunda
Yada saçların kipriğine her değişinde
Hatta her "hayır" deyişinde
Beni adaletinden öperken hatırla
Eğer yolunuz şiire düşmüş birine rastlarsa
Deniz kenarında veya bir salkım söğüt ağacının altında
Bir kelime hediye edin
Adalet adına

16 Mart 2018 Cuma

Aşk-Yol

Demircinin bir kılıcı dövmesini andıran sesi
İlk bakışla çakılı kaldı akrep ile yelkovan arasında
Ne bardaktaki su damlası ulaşabildi anasona
Ne de sigaradaki ateş yerini bırakabildi gri tonuna
"Aşk" diyordu buna
 Son nefesini vermeye hazırlanan adam
Ve kadının masadan kalkmasını fırsat bilen rüzgar
Mürekkep sıçratıyordu parmaklarına
Ki "Yol" diyecekti bunada
/
Demircinin bir kılıcı dövmesini andıran sesi
Son bakışla girdaba daldı akrep ile yelkovan arasından
Artık karşısında zamanlı zamansız büyüyen bomboş sandalye
Biri hiç eksilmeyen diğeri sürekli tazelenen iki kadeh
Artçı depremlerle gelen şarkıların sancıları
Ve gittikçe uzaklaşan topuk sesleri
O anda derinden bir lanet okusa da
Kokusunu alıp götüren rüzgara
Nafilelerle  çoktan "Yol"a çıktı
Bu aşk-ı beka
Bundan sonra rüzgar nereye
Su da ateş de oraya

Hayal mahsulü mektup

Sıkılmadın mı balkonsuz evlerden, döner koltuklardan Metropol zebanilerinden, gelecek kaygısından Siyasetçilerden, enflasyondan, rakamlard...